"Helalzade Barıştırır, Haramzade Karıştırır." Türk Atasözü < Meral Şenel / Savaş Söylemleri

Nisan 06, 2025

Hak, hukuk, boykot

 

Hak, hukuk, boykot

1832 Norfolk doğumlu Charles Cunningham Boycott, Birleşik Krallık ordusundan kendi isteğiyle ayrıldığında yüzbaşı rütbesi taşıyordu.

O çağda krallığa bağlı İrlanda’ya yerleşti ve çiftlik kâhyası oldu. 1879’da Mayo bölgesinde Erne kontu ve toprak ağası John Crichton’un tarım arazilerini işletiyordu.

Tarihe soyadıyla geçecek “abluka” eylemi, işte o köyde, o yaz patladı.

Henüz hasat başlamamıştı. Ama tarlalardaki ürün öylesine cılızdı ki milliyetçi Tarım Partisi başkanı ve “İrlanda’nın taçsız kralı” diye anılan Charles Stewart Parnell’in çağrısıyla örgütlenen köylüler; Erne kontunun toprak kirasından sadece bir yıllığına, yüzde 25 indirim yapmasını istediler.

Kont Crichton, öneriyi reddetmekle kalmadı. Aktif kâhya, emekli Yüzbaşı Boycott’u kiralarını ödemeyen köylüleri mülkünden sürmek ve hasatı kiralık tarım işçilerine yaptırmakla görevlendirdi. Zaten yoksul köylüler evlerinden ve tarlalarından atılacaktı.
 
UĞRADIĞI HEZİMETLE ANILMAK

Yüzbaşı Boycott, yanına silahlı adamlarını alıp yola çıktı. İngiliz askerlerin korumasında gelen kiralık tarım işçileriyle Lough Mask köyünde buluşacaktı.

Oysa örgütlü köy halkının gözü, cılız hasadın tamamını feda edecek kadar kararmıştı. Lough Mask’ı tahkim edip ablukaya aldılar. İngiliz askerleriyle gelen kiralık tarım işçileri geç kalınca; kâhya Boycott ve adamlarını köye sokmadılar. Yakın tarihin “boykot” denilecek ilk direniş eylemi, işte böyle başladı.

Mine G. Kırıkkanat    Cumhuriyet 

 
Az Bilinen Enteresan Bilgilerde Bugün: 
''Boykot'' Kavramının Ortaya Çıkış Hikayesi!

“Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız”

 

16 Mart - 19 Mart bağı

Baştaki sorumuza dönersek AKP hükümeti, bugünkü yarı-demokratik rejimle bile Türkiye’yi ABD adına İran macerasına sokabilir mi? İşte 16 Mart Trump-Erdoğan telefon görüşmesi ile 19 Mart’ta İmamoğlu’na yapılan operasyon arasındaki bağ, bu sorunun yanıtıyla ilgilidir.

Ne dedi Trump 16 Mart’ta Erdoğan’a: “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” (A. Selvi, Hürriyet, 21.3.2025). Nasıl yorumladı o görüşmeyi Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff“Muhteşem ve dönüşümsel” (AA, 22.3.2025).  

 Mehmet Ali Güler   Cumhuriyet

uyuşturucu / söyleşi

  Farelerle ilgili yapılan deneylerden örnek vereyim. Klasik deneyde farelerin önüne iki seçenek konur: biri sade su, diğeri eroin ya da kokainle karıştırılmış su. Genellikle, fareler uyuşturuculu suyu tercih eder ve birkaç hafta içinde aşırı doz nedeniyle ölürler. Bağımlılığa dair bildiğimiz hikâye işte tam da budur: Maddeyi deneriz, hoşumuza gider, daha fazlasını isteriz ve sonunda bağımlı hale geliriz. Ancak 1970'lerde Profesör Bruce Alexander bu tabloyu sarsan çok önemli bir deney yaptı. Sorunun kimyasalda değil, kafeste olduğunu varsaydı. "Rat Park" adını verdiği ortam, fareler için adeta bir ütopyaydı: Sosyal etkileşim, bol yiyecek, oyun alanları ve çiftleşme imkânı vardı. Aynı zamanda farelere hem sade su hem de uyuşturuculu su sunuldu. Ve sonuç çarpıcıydı: Mutlu ve bağlı yaşayan fareler uyuşturuculu suya neredeyse hiç dokunmadı.   

Endonezya, 1965


ABD destekli Müslüman paramiliter örgüt ve ordunun, 1965 yılında, Endonezyalı komünist, aydın, azınlık, muhaliflere yaptığı korkunç katliamı anlatan, çekim tarzı, yerelliği, doğallığı ve hatta amatörlüğü ile oldukça özel ve güzel bir belgesel…
 
Sadece Anwar  Congo’nun 1000 den fazla komünist öldürdüğü söylenir..300.000’e yakını ise işkencelerde ve toplamda öldürülen insan sayısının 3 milyonu geçtiği tahmin çocuk yaşlı ayrımı yoktur ! Tek bir kişi yargılanmamış, mahkum edilmemiştir..

Uğur Tazegül   Beyazperde

      

Joshua Oppenheimer ile ‘Öldürme Eylemi’ Üzerine
       

Suharto yönetimindeki Endonezya cuntası 1 Ekim 1965’te yönetime el koydu. Cunta bu tarihten itibaren milyonlarca komünisti öldürdü. Belgelere göre Federal Almanya Cumhuriyeti bu konuda detaylı bilgiye sahipti.

HER TÜRLÜ KATAKULLİ ‘YASAL’


Sivil görünümlü askeri yönetim uygulamaları mı?

1980 askeri cuntasının adamı Turgut Özal da cuntanın saf dışı bıraktığı eski liderlerin 5 ve 10 yıllık siyasi yasaklarının sürmesi ve cunta kararlarının kalması için evet demişti. Fakat referandumla yasaklar kalkmıştı.

Bugünkü iktidar, o dönemdeki siyasi süreci bile aşarak Özal’a rahmet okutacak uygulamalara imza atıyor. Partileri dağıt, liderlerini içeri at, fiili olarak ülkede siyasi faaliyet yasağını hayata geçir!

Şunu da sırası gelmişken araya sıkıştırayım: Kayyum girişimi aslında örtülü bir askeri karakterli yönetimin işi olabilirdi. Sivil görünümlü bir iktidarın örtülü askeri adımları ve uygulamaları ile resmi bir askeri yönetimin uygulamaları arasındaki ilişkiler ve benzerlikler ayrı bir araştırma konusu olabilir.
 
Özgür Özel, “Muhatabım cumhurbaşkanı değil, cunta başkanı” diyerek de içine girilen siyasi sürecin yeni yapısına bir gönderme yaptı. 
ÖZAL’A RAHMET OKUTUYOR

Çünkü iktidarın seçim sürecinde attığı her adım geçmişte askeri keyfi uygulamaları çağrıştırıyor.

1980 askeri cuntasının adamı Turgut Özal da cuntanın saf dışı bıraktığı eski liderlerin 5 ve 10 yıllık siyasi yasaklarının sürmesi ve cunta kararlarının kalması için evet demişti. Fakat referandumla yasaklar kalkmıştı.

Bugünkü iktidar, o dönemdeki siyasi süreci bile aşarak Özal’a rahmet okutacak uygulamalara imza atıyor. Partileri dağıt, liderlerini içeri at, fiili olarak ülkede siyasi faaliyet yasağını hayata geçir!

Orhan Bursalı    Cumhuriyet

                    

Nisan 05, 2025

16 Mart 2025 “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız”

 
Barrack’ın Türkiye hedefi
Aslında Barrack, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un 16 Mart’taki Erdoğan-Trump telefon konuşmasını “dönüşümsel” diye yorumlamasına uygun bir “yeni Türkiye” programı açıklıyor.

Böylece Trump’ın Erdoğan’a “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” demesinin de içeriğini dolduruyor.

Mehmet Ali Güler  Cumhuriyet

                     


Nisan 04, 2025

16 Mart 2025 “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız”

      
 “Erdoğan ile Trump’ın Özel Bir İlişkisi Var”

Trump’ın Özel Temsilcisi Witkoff: 
Trump-Erdoğan Harika Bir Görüşme Yaptı
 
ABD Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, gazeteci Tucker Carlson’a verdiği röportajda, Ukrayna-Rusya barış müzakereleri, Vladimir Putin’le yaptığı görüşme ve Türkiye-ABD ilişkilerine dair açıklamalarda bulundu. Witkoff, özellikle 16 Mart’ta gerçekleşen Trump-Erdoğan telefon görüşmesine vurgu yaparak, bu temasın “dönüştürücü” nitelikte olduğunu söyledi.
                                      

“our boys have done it”

 

 'Bizim çocuklar başardı'dan 'adam kazandı'ya

12 Eylül gecesi, 04.00 civarlarında, CIA Türkiye Masası Şefi, Paul Henze, Amerikan Başkanı Jimmy Carter’a askeri darbeyi “our boys have done it” (bizim çocuklar başardı) diye bildirdi diye bilinir. Aslında bu bir tür galat-ı meşhurdur. Kaynak, Birand’ın Henze ile yapmış olduğu bir röportajdır, Henze böyle bir şey demediğini iddia edince Birand[1] röportajın tamamını yayınlar. Henze tam olarak bizim oğlanlar dememekle birlikte, “the boys have done it” demektedir. Ama galat-ı meşhur fasih-i mechurdan evladır, -Türkçe konuşursak Allah iftiranın da yakışanından korusun- ve böylelikle Türkiye’nin uzun bizim oğlanlar gecesi başlamış olur.

Amerikalı yetkililerin kendi aralarında hane halkından bahseder gibi konuştuğu (bizim) oğlanların başında dönemin kuvvet komutanlarından oluşan bir başka beşli çete vardır, sonunda ise paramiliter katiller, tarikatçılar, bankerler vb…

1983’te Özal iktidara geldiğinde, bu paramiliterler ve tarikatçiler o dönemki MİT’in himaye ettiği mafya konsorsiyumu ve Suudi Arabistan merkezli bir sermayenin sponsorluğunda memleketi yeniden dizayn etmeye başlarlar. Suud menşeili bu sermayenin yükselmeye başlaması ve mafya konsorsiyumunun dizaynı ile birlikte, memleket Özal kardeşler (Korkut ve Yusuf), Mesut Yılmaz, Alaattin Çakıcı, “Emekçilerin takımı Beşiktaş'ın efsane başkanı Süleyman Seba”[2], Ekmek İçin Ekmeleddin[3], küçük Emrah’ın kadın versiyonları ile birlikte pek çok varyantı, Metin Milli ile başlayan kitchlik ile tanıştırılır.
 
Osman Özarslan    Gazete Duvar

2023

Önce ifade özgürlüğü

İfade özgürlüğü, barışçıl protesto ve yaşam hakkını savunuyoruz:
Doğa Derneği
Ekosfer - @ekosferorg
Greenpeace Türkiye- @greenpeaceturkiye
İklim için 350 Derneği - @350turkiye
Sandrası Koruma Platformu- @sandrasikorumaplatformu
Türetim Ekonomisi Derneği- @turetimekonomisidernegi
Yaban Hayatı ve Doğa Koruma Vakfı- @yabanvakfi
Yeşil Düşünce Derneği- @yesildusun 

Nisan 01, 2025

Mısır

 Meydan dağılmayınca askerler gelip çadırları yakmaya, insanları dövmeye itip kakmaya başlıyor. Aralarında sivil giyimli eli sopalı insanlar var. Evet “eli sopalılar”.

Bir belgeselden notlar

Mehmet Tez  2014  Milliyet

 

Mart 20, 2025

T'24

     
  
Türkiye'nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon: 'YPG eşittir PKK' söylemini bir kenara bıraktık; Türkiye El Şara ve Mazlum Abdi'ye meşruiyet verdi

Mart 19, 2025

Eylül 2020



12 Eylül: AKP’nin ideolojik doğum günü
Mehmet Ali Güller  Cumhuriyet- 2020
12 Eylül’ü Kenan Evren’den ve onun askeri yönetiminden ibaret saymak büyük yanlıştır. 12 Eylül, Nisan 1979’da başladı ve hâlâ sürmektedir. Bu çerçeve içinde, 12 Eylül bir milat olarak AKP’nin de ideolojik doğum günüdür.
Bir kere 12 Eylül askerden ibaret bir rejim değildir; iktisadi ve siyasi boyutu da vardır. 12 Eylül rejiminin askeri temsilcisi Kenan Evren, siyasi temsilcisi Turgut Özal ve iktisadi temsilcisi Feyyaz Berker’in şahsında TÜSİAD’dır. / F: İbrahim Akyürek, 1979
 
12 Eylül, 24 Ocak’ın sopasıdır

          

2017 İlk Baskı < 2019 < 2023

 

Mart 17, 2025

BEÜ Zonguldak

6 Ağustos 1945 - 2025 Hiroşima / İmparatorluğa Lanet Günü


 

1984’ün yetimleri gibi...

6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima’ya atom bombasını atan uçağın pilotu, Paul Tibbets’tı. İlkokul çağında izlediğim bir filmde, Paul Tibbets’ın B-29 bombardıman uçağına nasıl ad verdiğini gördüğümü anımsıyorum. Tibbets, uçağa ölmüş olan annesinin adını veriyordu: Enola Gay.

Tarihin en korkunç katliamlarından birinin silahı olarak kullanılan uçak, 2. Savaş’tan sonra da birçok nükleer bomba testinde Tibbets’ın görev aracı oldu. Bizim için kan kırmızısının ve ölüm karanlığının simgesi olan Enola Gay, Amerikan tarihinin gurur verici bir parçası olarak, 1980’den bu yana Washington’daki Ulusal Havacılık ve Uzay Müzesi’nde sergileniyor.

İnternette kısa bir araştırmayla, Paul Tibbets ve Enola Gay’in pek çok fotoğrafına ulaşmanız mümkün. Uçarken, pistteyken, Tibbets’la, uçuş ekibiyle, tek başına... Bu yazıya eşlik eden fotoğraf da onlardan biri. Ama, Rachel Maddow’un anlattığına göre, bu fotoğrafın ve benzerlerinin internetten silinmesi için bir çalışma yürütülüyor.

 Neden? 

Çünkü Trump yönetimi, ‘farklılık, ‘eşitlik’ gibi sözcüklere ambargo koyarken, ‘gay’likle ilgili her şeyi de yasaklamaya çalışıyor! ‘Turunç başgan’ın kanun hükmünde kararnamelerinden yola çıkan Savunma Bakanlığı yetkilileri, büyük olasılıkla arama penceresine ‘gay’ yazıp, ortaya çıkan tüm verileri ‘silinecekler listesi’ne kaydediyor! 

Uğur Kutay   Birgün 

                              

Mart 13, 2025

Irak pastasından Suriye pastasına...



 
Erbil
 P
astası 
 
İbrahim Akyürek. 2012

    Irak’ın kuzeyinde iş yapan Türk şirketleriyle ilgili haberlere yıllar önce Milliyet Gazetesi’nde rastlamış, şaşırmıştım. O yıllar sayıları 200'ü aşıyordu, şimdi çoğu inşaat alanında 1200 şirket var. Sonra İbrahim Tatlıses’in piyango işlerini alması, inşaat işlerine girmesi haberleri yer aldı. Sonra Kuzey Irak’a giren bankalar, inşaatçılar, oteller, mobilyacılar, enerji şirketleri haberleri. Bu  arada Ahmet Özal çoktan Irak'a girmiş "Özal City" kurmuş, batmış haberimiz olmamış.
     Bizim sol, sosyalist, muhalif basın sermaye hareketliliği ile şiddet arasında pek bağlantı kurmaz. Herkes amatör strateji uzmanıdır. Harita üzerinde toprak, petrol, halk, güç  paylaştırır. Peşine hak, hukuk, halklar, barış, özerklik, emperyal güçler, kendi geleceğini tayin hakkı genellemelerini ekledin mi, tamam. 
     Gerçekten tamam mı? Neyse ki, yakınlarda bir çıt çıktı. Haber.sol.org'da Barzani İmparatorluğu ve enerji şirketleri konusunda araştırma yazısı yer aldı.

.               
İnternet aramasında “Erbil” ve “Türk şirketleri” yazın karşıınıza çıkan şehvet dolu haberleri görmek bedava size. Ortalıkta, benzetmek gibi olmasın ekonomi-politik sömürü pornosu dolaşıyor. Arzular ve çeşit çeşit yatırımlar ortalığa saçılmış. El değmemiş doğası, el atılmayı bekleyen son büyük petrol yatakları, sömürülmeyi bekleyen her milletten el/düşün emeği ile kapitalist terörün yeni arzu nesnesi karşınızda; burası Erbil coğrafyası...

     
    Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğu sayfasına giriş yapın. Karşınıza çılgın bir devlet memuru çıkacak. Bir başka haberde aynı memur, “adeta ihale takipçisi gibi çalışıyoruz” sözleriyle tavanlara sıçrayacak. Öteki yatırım haberlerine bakıyorsunuz... Antepten 30 kişilik işadamı “tarihi, kültürel bağlar” eşliğinde Erbil’e çıkarma yapıyor. Türkiye’nin batısından güzel İzmir, vatansever İzmir boş durur mu, Egeli ve İzmirli yaşlı-genç işadamlarından 25 adamlık iş kuvveti ile Erbil pastasını yakından incelemek üzere Irak’a “giriyor”. Irak’ın “coğrafi ve lojistik avantajları” gözlerini fıldır fıldır döndürüyor. Yutulacak pastanın mezhebi, ırkı, milliyeti, vatanı olmaz deyip incelemelerini şu sözlerle tamamlıyorlar: “Küresel kriz nedeniyle zor günler yaşayan Türk işletmeleri için can simidi oldu".
     Pentagon’un, silah şirketlerinin, Bush ekibinin işgal edip "özgürleştirdiği" Irak burası. İnşa halindeki milli duygularla gaz verilen, BDP'nin uzaktan hayranlıkla izlediği gıcır gıcır ulus-devletin valileri Erbil pastasını gelin paylaşalım diye neredeyse yalvarıyor küresel çetelere. 

     
   Küresel şirketler, çok sayıdaki MHP'li, karadenizden inşaatçılar "kazan-kazan" oyunu oynarken o tarafta; kışladaki, dağdaki gençler "kaybet-kaybet" oyunu ile mezarı boyluyor bizim bu tarafta.
     Arama sırasında BBC’nin "Öteki Irak" başlıklı 8 bölümlük dizisine rastladım. Irak’a giren her milletten işadamı için “ekmek” aslanın ağzında gerçekten. Şu izlenime bakın:  “Bütün önemli binalar gibi, çevresi iki insan boyunda kalın taş bloklarla örülü ve üç titiz aramdan geçerek girilebilen Erbil Sheraton otelinin lobisi, adeta bir ticari ve diplomatik arı kovanı”.
     Yoksulluktan gelme, çok çekmiş Leyla Zana yakın gelecekte bir diplomat ya da işkadını olarak arı kovanının içine düşer mi?  Erbil tarafına baktıkça “vatan, millet, Diyarbakır” heyecanıyla çenesi düşen Osman Baydemir gelecekte kuracağı şirketler grubunun bayraklarıyla Erbil pastasına dalar mı?
     Okuyoruz ki, Erbil pastası %3'lük vergi cennetiymiş. Tek eksiği maaşa bağlanmış nüfus, sanayi ve tarım sektörünün gelişememesiymiş. Yarı liberalizme geçiş süreci yaşanıyormuş. Şerafettin Elçi’nin oğlu Renas Elçi bir yandan partisini kurmuş, bir yandan beş yıllık şirketiyle altyapı işlerine dalmış. Elçi; Türkiye’den gelen işadamlarına çok sıcak davranıldığını sözlerine eklemiş.
     Bütün bunlar olurken, kapitalizm inşa edilirken, pasta yağmalanırken gerekli olacak zam, zulüm, işkence, yolsuzluk, yozlaşmaya karşı birikecek tepki isyanlarını dönüştürmek için bazı islamcı partilerin kenarda yalancı baharı beklediğini anımsatayım.

     
   Bu yazıyı bitirmek üzereyken Ortadoğu’yu içinden bilen gazeteci Mete Çubukçu’nun “Kürtlerle -sıfır- sorun mu?” başlıklı Radikal’de okuduğum yazısının bitişine bakın: “Türkiye’nin son dönemde, her şeye rağmen en olumlu, tutarlı politikası Irak Kürdistan’ına yönelik. Erbil; Şam, Bağdat, Tahran ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin komşularına göre en az sorun yaşadığı bölge. Bu ileriye Suriye Kürtlerine yönelik de bir ipucu olabilir mi?“
     Çubukçu'nun yazısının üst tarafı “o onu yapmış, bu bunu demiş, o da belki şöyle yaparmış" strateji gevezeliğiyle dolu. Çubukçu; memleketi Türkiye sanki o kadar huzurlu ki, komşularıyla sorunlarına gelecek biçiyor. Çok gezen, savaş gören gazetecimiz Irak huzurunun geçici olduğunu, serbest piyasa ile süslenen ulus-devlet pastasının büyüklüğünün şimdilik geçici huzur verdiğini anlamakta zorluk çekiyor, tarihe ezen-ezilen çarpışmasından bakmadığı için huzursuz 
olmuyor. 
Ağustos 2012
    
“Kürdistan Dünya Kapitalizmine Entegre Edileceği Döneme Giriyor” 
http:/www.bianet.org/bianet/siyaset/151426-kurdistan-dunya-kapitalizmine-entegre-edilecegi-doneme-giriyor 

Mart 11, 2025

Zonguldak

 

Güney Afrika:

Bir Çatışma Çözümü Modeli Olarak Güney Afrika: Post-Apartheid Perspektifinden Bugünü Anlayabilmek

                      

Afrika

                 
Miners Shot Down - Marikana Massacre
Full Documentary - 2014

https://www.youtube.com/watch?v=g2GbCoKioEs 

Mart 10, 2025

Mart 2025 Cumhuriyet

Acıya duyarlı ama eylemsiz

Peki ya her gün büyük bir riskle yaşadıklarından habersiz olanlar? Afrika’nın derinliklerindeki altın, kömür ve platin madenlerinde, ihmaller yüzünden yaşamını yitiren işçiler... 2012’de Marikana’da öldürülen madencileri, hâlâ adalet bekleyen aileleri hatırlamak gerek. (Maaş artışı isteyen madencilere gerçek mermilerle ateş açan polis 34 işçiyi öldürdü. Bu olay, “Apartheid” sonrası dönemde devletin kendi halkına karşı uyguladığı en kanlı şiddet olarak tarihe geçti. Sorumlular hiçbir zaman tam anlamıyla yargılanmadı.)

 DÖNGÜ TEKRARLANIR

Bu tür faciaların ardından her zaman benzer bir döngü yaşanır: İlk şok dalgası, toplumsal bir infial yaratır. Sosyal medyada birkaç gün boyunca konuşulur, hikâyeler paylaşılır ve sorular sorulur. Facia üzerine yapılan manipülasyonlar yaşanan acının üzerine örtülür. İnsanların acıları, gerçek sorunların tartışılmasını engelleyen bir duygu seline indirgenir. Geleneksel medya, meseleyi bireysel hikâyelere odaklayarak sistemsel problemlerin göz ardı edilmesini sağlar. Ardından bir sessizlik dönemi başlar; bu sessizlik, acıların unutulması değil, toplumun adaletin tecelli etmeyeceğini bilmesinden kaynaklanan bir kabulleniştir. Unutmak, bu coğrafyada hayatta kalmanın bir yoludur. Çünkü unutmazsanız, bu yükü taşımak olanaksız hale gelir. Ama her unutma, bir sonraki trajediyi daha da kaçınılmaz kılar. Yeniden bir facia yaşandığında, insanlar aynı döngüyü tekrar eder; yas, öfke, sorgulama ve sonra yine sessizlik.

Bu döngüyü, Amin Maalouf’un yakıcı tespitiyle açıklayabiliriz: “Her şeye üzülüp hiçbir şey yapmayan insanlar.” Acıya duyarlılık burada bir kimlik gibi benimsenmiştir ancak bu duyarlılık, eyleme dönüşmekte başarısızdır. Bunun nedenleri çeşitlidir: Korku, güvensizlik, toplumsal dayanışma eksikliği ya da bireysel çabaların büyük resimde bir anlam ifade etmeyeceğine dair inanç. İnsanlar kendi başlarına bırakılmış gibi hisseder; sistemin büyüklüğü, bireyi ezip geçecek kadar güçlü görünür.

 

TOPLUM HASTALANIR

Eğitim, finansal güç, politik bağlantılar ve siyaset esnaflığı ile bir şekilde hayatta kalmayı öğrenmiş bir grup, kurban toplumunun içinde “ayrıcalıklı” sınıfı yaratır. Onlar, toplumun geri kalanının yaşadığı çaresizlikten neredeyse tamamen kopar. Afrika’nın en zengin kilometrekaresi olarak bilinen Johannesburg’un Sandton bölgesindeki lüks gökdelenler ile hemen yanında yer alan Alexandra yerleşkesinde insanlar; elektriksiz, temiz suya erişimsiz ve güvenliksiz derme çatma barakalarda yaşam mücadelesi verir.

Gittikçe büyüyen çelişki, toplumsal bir yabancılaşmayı körükler ve derin bir adaletsizlik duygusunu tetikler. Onlar, her felaketten kaçabiliyor gibi görünür. Daha iyi evlerde yaşar, daha güvenli işlerde çalışır ve krizlerden kendilerini koruyacak kaynaklara sahiptirler.

Toplum o kadar hastalanmıştır ki sosyal medyadaki yorumlara bakarken “İnsanlık öldü mü?” dersiniz. Öfke hiçbir zaman gerçek sorumlulara yöneltilmez, hedefi hep şaşırır. Eskiden Ubuntu kültürüyle birbirine bağlı olan Güney Afrika, şimdi yoksulların daha da yoksullaştığı, zenginlerin daha da zenginleştiği bir sisteme dönüşmüştür. Eskiden dayanışmayla ayakta duran mahalleler, şimdi güvensizlikle bölünmüştür.

Tüm dünyanın milliyetinize karşı önyargılı olduğunu tecrübe ettiğinizde içinizde bir mücadele ruhu doğar. Dışarıdan gelen küçümsemelere ve önyargılara karşı savaşmayı, ırkçılık ve cehaleti umursamamayı öğrenirsiniz. Ancak hiçbir şey, insanın kendi ülkesinin yurttaşına reva gördüğü “değersizlik” hissi kadar berbat ve sahipsiz hissettiremez.

Elif Günsel    Cumhuriyet

 

                               

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...