Kapitalizmin grotesk hakikati
Bu yeni çağda, (emperyalist kapitalizmin son yapısal krizi içinde) ırkçılık, artık klasik biyolojik ayrımlardan çok, kapitalist düzenin “potansiyel” anlayışı üzerinden işliyor (Kiarina Kordela: Being, Time, Bios). Artık önemli olan bir varlığın “insan” olup olmaması değil, artık değer üreten döngüye katkı sağlayıp sağlayamayacağıdır. Kapitalist düzende makine, gen, algoritma değerliyken çocuk, kadın, yaşlı ya da hastalıklı bedenler değersizleşir. Filistinli çocukların “tehdit” olarak görülmesi, İranlıların, Batı’nın tanımladığı “potansiyelin” dışında görülmeleri, tam da bu bio-ırkçılığın sonucudur.
Bu bio-ırkçı bakış altında “insanlar” değil, bio-ölümsüzler (sonsuz potansiyeli temsil eden, üretime dahil edilebilenler) ve bio-ölümlüler (yalnızca biyolojik varlık olarak, tüketilebilir görülenler). Günün jeopolitiğinin diliyle: “Nükleer silahlara sahip olma hakkına sahip olanlar ve olmayanlar”. Gazze’de, insan bedeninin “Ashla’a”ya -parçalanmış bedenlere (Gala Rexer)- indirgenmesi, o ontolojik ikilemin somut ifadesidir. Artık mesele sadece öldürülmek değil; ölülerin dahi insan sayılmamasıdır: Louis Theroux’nun, “The Settlers” (yerleşimciler) başlıklı BBC belgeselinde konuştuğu yerleşimciler ısrarla, “Filistinliler yok, yalnızca Araplar var”, “Onlar ulus değil”, “halk değil”, “Çocuk yok potansiyel terörist var” diyorlardı.
Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet